İnsanın işi hayat şeklini belirler yada hayat şekli işini belirler.
İstanbul'da yaşarken hayatımızı işimiz belirliyordu. Dört duvar arasında geçen yıllardan sonra böyle yaşamak istemediğimize karar vererek yollara düştük.
Arılarla buluşmamız 2015 yılının Nisan ayında oldu. O günden bu güne öğrendik va anlamaya çalıştık.
Nasıl bir düzenleri var? Mutlu olmak için ne isterler? Neden öfkelenir, neden korkarlar?
Neden mi bunları öğenmeye çalıştık, çünkü bir canlı ile yaşıyorsak o canlı, canlılar hep bizim yani ailemizin parçası oldu. İneklerimizde de böyleydi, tavuklarımızda da böyle, koyunlarımızda da böyle, köpeğimizde de, kedimizde de. Arılar onlardan bir adım önde. Çünkü diğerlerinin bakımını bizim takvimimize göre ayarlayabiliyoruz, ama arılarda biz onların ihtiyaç duyduğu zamanda onlarlaa ilgilenebiliyoruz. Yaani onların biyolojik zamanına, takvimine uyuyoruz. Yani 2015'den beri hayatımız onlara endeksli.
Baharda çiçekler açmaya başlayınca arılarımız heyecanla kendilerini kovandan dışarı atmaya başlayınca sezon başlıyor bizim için. Öncelik her zaman onların.
Yani tüm polen hasat etmiyor, tüm balı almıyoruz. Bu yüzdendir ki en az aldığımız bal kadarı kovanlarda kalıyor. Örneğin baharda polengelmeye başladığında önce yavruların artmasını, arının gelişmesini, nüfusun artmasını bekliyoruz. Nüfus artması da yetmiyor bize, yavruları için poleni depolamalarını bekliyoruz. Yeteri kadar depoladıklarında ise yine her gün polen almıyoruz. Bir gün alıyorsak bir günü onlara bırakıyoruz.
Bizim için yaşamak bu. Ne yaparsak yapalım içimiz rahat etmeli.
İlk günlerden bu güne ilgimizi çeken en önemli noktalardan biri her kovanın yani her koloninin kendi düzeni olduğu.Uygun buldukları çerçeveye yavru atar, polen veya bal depolarlar. Kimi koloni düzenini sağdan sola kurar, kim soldan sağa. Kimi poleni yavrunun yanına aynı çerçeveye depolar, kimi yanındaki çerçeveye. Kimi bal kemeri yapar, kimi balı polenden sonraki çerçeveye depolar, Anlatmakla bitmez yaşamak lazım.
Arıların düzenini bozmadan onlara destek oluyor, mümkün olduğunc az müdahale ediyoruz.
İlaç denilen kimyasalları kullanmıyoruz. Son yıllarda organik arıcılığın olmazsa olmazı gibi görünen asitleri dekullanmıyoruz. Arılarımızın en büyük düşmanı olan varroa ile uçucu yağları kullanarak sezon başından arılar salkıma geçene kadar mücadele ediyoruz. Mecbur kalmadıkça körük sıkmaz, körükte de çam yaprağı, portakal kabuğu, deffne yaprağı, ceviz yaprağı ve kabuğu kullanırız.
Doğada bir yerimiz olsun istiyorsak, ki her canlı gibi aslında onun parçasıyız, onun yolundan gitmek, kadim yöntemlerle, modern üretimi birleştirmek zorundayız.
Arılardan elde ettiğimiz ürünleri, ilk günkü tazeliğiyle muhafaza ediyoruz. Polen, perga/arı ekmeği, arı sütü, apilarnil gibi soğuk zincir gerektiren gıdaları sizlere ulaştırana kadar derin dondurucuda tutuyor, size soğuk zincirde kargoluyoruz.
Arılarımız ne yaparsa en iyisini yapar, yeter ki işlerine karışmayalım.
Sevgiyle...